26 Mart 2015 Perşembe

Sema Özdemir ' in Hikayelerinden (Romantik) 1. Bölüm ^^



Romantik-1. Bölüm
Sema Özdemir

“Yağmur”

“Hıı?” diye söylenip kitabımı okumaya devam ettim. Hem de en heyecanlı yerindeydim. Katilin biraz sonra kim olacağını öğrenecektim. Kitap okumak başka bir dünyaya geçiş yapmak gibiydi. Tüm dertlerimi, üzüntülerimi unutup başka insanların hayatlarını keşfetmek biraz olsun her şeyi farklı kılıyordu.

“Kırmızı kazağımı gördün mü? Bugün hava çok soğuk olacakmış.”

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak ona cevap verdim. Birkaç ses duyunca kısa bir an başımı kaldırıp ne yaptığına baktım. Kitaba eğdiğim başımı hızla tekrar Yunda'ya çevirdim.

“Hey dolabımı karıştırmamanı söylemedim mi sana?” Kitabı yatağın üzerine bırakıp hızla dolaba yöneldim ve aynı hızla dolabı çarparak kapattım.

“Sadece var mı diye bakıyordum.” diye alçak sesle konuştuğunda sertçe yüzüne baktım.

“Olsaydı söylerdim değil mi?” diye daha fazla sert konuştuğumda gözlerini kırpıştırdı. Ah hayır! “Şey, özür dilerim. Neyse sanırım yeşili giyeceğim.” diye mırıldanıp kendi dolabının yanına gidip dolaptan dediği gibi yeşil kazağını giydi. Odadan çıkana kadar onu izledikten sonra derin bir nefes verip karşıdaki sandalyeye oturdum. Neden ona kızdım ki? Ebru yüzünden dünden beri gergindim ve sürekli Yunda'ya bağırıp duruyordum. Yurtta tek kişilik hiç oda yoktu en az iki kişilik vardı ve bende yanında kalacağım kızın benden nefret edeceği konusunda emin olup rahatlarken Yunda herkesten farklı olduğumu ve bu yüzden beni çok sevdiğini söylemişti. Dolabı tekrar açıp kısaca göz gezdirdiğimde alt rafında görünen kırmızı kazağı elime alıp baktıktan sonra ister istemez dudaklarım titreyip gözlerim doldu. Neden bu kadar kırıcı olmak zorundaydım ki. Böyle biri olmaktan nefret ediyordum.

Yatağın üzerindeki kitabıma bakıp kazağı Yunda'nın yatağının üzerine koydum. Ne yapacaktım şimdi? Özür dilemezdim. Neden bir şey yapmak için düşünüyordum ki. Ben yıllarca insanlara bunu yapmadım mı? Amacım onun benden uzaklaşması değil miydi? Kitabımı yana koyup kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Müziğin sesini sonuna kadar açıp gözlerimi huzura kapattım.

Bir gürültü yüksek ses müziğimi aşıp kulağıma geldiğinde gözlerimi araladım. Kulaklığımı çekip yatakta doğrulduğumda Yunda özür dilercesine bana baktı. Kulaklarım hala müzikten dolayı uğuldarken ona döndüm. Uyuyakalmış olmalıyım ki pencereden baktığımda hava kararmıştı. Yerdeki sandalyeyi düzeltip yatağına ilerledi. Yatağın üstündeki kazağı eline aldığında ayağa kalktım.

“Onu bulmuşsun?” diye sorarcasına bana baktığında odadaki banyoya ilerledim. “Evet.” diye uyku sersemiyle konuştuğumda yatağına oturdu. “Neredeymiş?” diye tekrar sorduğunda kapıyı açıp banyoya girdim. Bu asabiliğimden kurtulmak istiyordum. İnsanlarla düzgün iletişimim olsun istiyordum. Diğer herkes gibi mutlu görünmek değil de gerçekten mutlu olmak istiyordum.

Yüzümü yıkayıp odaya girdiğimde Yunda çoktan üstünü değiştirmişti. Üzerini düzelttikten sonra bana döndü. “Beni bekle, elimi yüzümü yıkayayım sonra beraber yemeğe ineriz.” Başımı olumlu anlamda sallayıp dolabıma yürüdüm. Yeni uyandığım için nedensizce üşüyordum. Hırkamı giydiğim sırada Yunda banyodan çıktı. Dışarı çıkarken kafamla işaret verdiğimde arkamdan geldi. Uyandığımda gergin ve sinirli olurdum. Hele ki bir nedenden dolayı uyandırılmışsam. Yemekhanede sıraya girdiğimizde etraftakilere göz gezdirdim. Çoğu sohbet ediyor, kahkalarla gülüp şakalaşıyorlardı. Ben bunları asla yapmazdım. Ben köşede sessizce yemeğini yiyen ve insanların dikkatini çekmek istemeyen biriydim. Yemeğimizi alıp karşılıklı oturduktan sonra sessizce yemeğe başladık.

“Yağmur?”

“Efendim.” deyip başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Gözlerini etrafta dolaştırdıktan sonra gülümseyerek bana döndü. “Hani sen ev arıyordun ya, yurttan çıkmak için.” dediğinde olduğum yerde doğrulup dikkatimi ona verdim. “Eee.”

“İşte bize bir ev buldum.” Kaşığı tabağın kenarına koydum. Dirseklerimi masaya dayadıktan sonra ellerimi yukarıda birleştirdim. Tek kaşımı yukarı kaldırırken “Bize.” diye söylediği lafı tekrarladım. “Seninle birlikte bir eve geçeceğimi söylemedim.” Somurtup yemeğiyle oynamaya başladığında kısa bir süre onu izledim. Benden bir yaş küçüktü. Kalbi çok temizdi. Saf, her zaman iyiliği gören kötü düşünmeyen bir kızdı. Böyle kişileri katlanamıyordum. Çünkü böyle insanlar hep kandırılır ve başkaları tarafından zarar görürdü ve sonunda üzülen taraf olurlardı. Onların kolayca insanlara kanmaları beni delirtirdi ama şuan karşımda durup arada dudaklarını aralayarak bir şeyler mırıldanan kız peşimi bırakmıyordu, gülümsedim.

“Anlatmayacak mısın?” diyerek tebessüm ettiğimde uzun kirpiklerinin arasından bana baktı. “Neyi?” Elime kaşığı alıp ben de yemeğe devam ettim. “Şu evi. Nasıl buldun ve nerede?”

“Beraber mi kalacağız?” diye sorduğunda duraksadım.

‛Evet Yağmur. İlk önce kıza istemediğini imâ et. Şimdi de beraber kalma mesajı ver. Kız seni dengesiz sanacak.’

‘Değil misin?’ diye kendi kendime hesap sorarken kaşığımı bir kez daha bıraktım. “Evet ama bazı şartlarım var. Mesela eve asla erkek getiremezsin. Ben olmadığım zamanlarda belki ama ben evdeyken evimde erkek istemiyorum.”

Yunda bir kaç saniye duraksadıktan sonra başını olumlu anlamda salladı. “Senin şartların var mı, Yunda?” Tek kaşımı kaldırıp cevap vermesini beklerken parmağını dudağına götürüp kenardaki saçını çekti.

“Aslında şart değil biliyorsun ki ben ev işlerinden pek anlamam.” diye gözlerini kısıp mahcupça gülümsedi.

“Öğrenirsin.” diyerek sözünü keserek arkama yaslandım. Benim için sorun olmazdı çünkü annem çoğu zaman işte olduğu için ev işlerini okuldan gelince ben yapardım. Eve yorgun geliyor diye yemeği hazırlar onu beklerdim. Bazı geceler ise yemeği beş altı defa ısıtıp sonra beklemekten vazgeçip yattığım olurdu. Kafama dolan anılardan silkelenerek kendime geldim.

“Ne zaman görmeye gidiyoruz eve?” Gülümsemem onu da gülümsetirken yemeğime geri döndüm. “Yarın okul çıkışı uğrarız. Sen kaçta çıkıyorsun. Benim öğleden sonra dersim yok.” Kafamı olur anlamında salladım ve artık bitirmek üzere yemeğime yoğunlaştım.

###########

Evi görmeye gittikten sonra kiracıyla parayı da konuşup anlaşamayınca vazgeçtim. Çok pahallıydı ve vereceğimiz paraya hiç değmiyordu. Ev konusu da bir sonuca ulaşmayınca hüsranla üniversiteye gidip öğleden sonraki derse yetiştim. Yurt çok kalabalıktı ve o kalabalıkta bazen boğulacak gibi hissediyordum. Fazla insana gerçekten tahammülüm yoktu. Mesela dışarıda geziceksem akşamları gezerdim. Az insan çok huzur. Dersten erken çıktığımızda kampüse ilerledim. Kitabımı okuyacak bir yer bulmalıydım. Üç gündür deli gibi katilin kim olduğunu merak ediyordum. Bu taraf fazla kalabalık olunca sessiz bir yer aramak için yürümeye devam ettim. Daha önce gelmediğim bölgeyi tanımamayı umursamadan oradaki bir ağacın altına oturup kitabımı çıkardım. Artık katilin kim olduğunu öğreneceğim için gerçekten içten bir şekilde gülümsedim. Ağaca daha fazla yaslayıp kitabı yavaşça açtım. Bir kilp sesi kaşlarımı çatmama neden olurken sesin geldiği yere baktım. Kahverengi hırkalı yan tarafında kaba bir çantası bulunan ve makinesini bana doğrultmuş olan kumral çocukla göz göze geldim. Elindeki makineye bakıp tekrar gülümseyerek bana baktı.

“Çok güzel çıktın.” diye mırıldandığında sinirle kaşlarımı çatım. Bu çocuk kim olduğunu sanıyordu da fotoğrafımı çekiyordu.

“Fotoğrafımı çekmek için kimden izin aldın?” diye sert tonda konuştuğumda bir an afallayarak tekrar fotoğraf makinesine baktı.

“Şey, ben...”

“Onu hemen sil.” diye ayağa kalkıp ona doğru giderken bir adım geri gitti. Hala aptal gibi yüzüme bakması beni daha da sinirlendirirken hızlı birkaç adımda yanına vardım.

“Sağır mısın? Yoksa aptal mı?”

Elindeki makineyi çekiştirdiğimde bir anda silkinerek çekiştirdiğim makineyi kendine çekti. Tekrar kendime çektiğimde aynı hareketi tekrarlayıp kendine çekti.

“Bırak şunu. O fotoğrafı sileceğim.” diyerek kendime çektim.

“Bu makine bana ait. Resim de öyle.” dedikten sonra tekrar çekti. Fotoğraf makinesi bir an ellerimin arasından kayıp ona doğru savrulunca oda tutamayarak makine kafasının üstünden arkaya, yere düştü. Çakıldı. Gözlerim istemsizce kocaman olup elimi ağzıma götürdüğümde hızla arkasını dönüp fotoğraf makinesini eline aldı ve incelemeye başladı. Makinenin birkaç parçası yerde dururken makineyi tuttuğu eline de makineden birkaç parça döküldü. Yüzümü buruşturup biri var mı diye etrafa baktım. O makine çok pahallı bir şeye benziyordu ve büyük ihtimalle birazdan bir cinayet işlenebilirdi. Yavaşça geriye doğru yürüyüp fark ettirmeden kaçmak için ilk önce ona sonra geriye doğru baktım. Hızla arkama dönüp koşar adımlarla ilerlerken bana seslendi.

“Hey, dur!” Kafamı çevirip arkaya baktım. Önüme gelen saçlarımı arkaya atmaya çalışırken omuz silktim.

“Senin hatandı. Silmeme izin vermeliydin.” diye seslenip daha hızlı hareket edip oradan uzaklaştım. Bizim binanın bulunduğu yere doğru ilerlerken hala arkama bakıp gelip gelmediğini kontrol ediyordum. Binaya girip çantamı almak için dolabıma ilerledim. Sanırım bugünlük yurda geri dönecektim. Çantamı alırken aklıma kitabım geldi. Benim bir tanecik cinayet romanım! Onu nasıl unuturdum. Dudaklarımı bir birine bastırıp birkaç saniye durdum. O çocuktan niye korkmalıydım ki. Sonuçta onun hatasıydı ve bana da hiçbir şey yapamazdı. Neden bu kadar aksiyona bağladım ki zaten.

Geri dönüp kitabımı almak için ağaçlık alana doğru ilerledim. Dudaklarımı dişlerken o çocuk var mı diye etrafıma bakıyordum. Soğuktan her yıl mutlaka çatlardılar ve alışkanlık olarak her iki saniyede bir dudaklarımla oynardım. Oturduğum ağacın altına geldiğimde kitabımı bulamayarak kaşlarımı çattım. Ağacın etrafında iki kez döndükten sonra kafamı yukarıya kaldırıp dallarına baktım. Yoktu! Ellerimi belime koyup görüş açımı biraz genişlettim. Uzaklaşıp etrafındaki ağaçların altına da baktım ama yoktu. Ayağımı yere sinirle vurup saçımı karıştırdım.

“Kesin o aptal çocuk aldı kitabımı.”

#

“Ne yaptın? Çocuğun profesyonel fotoğraf makinesini mi kırdın? Sonra da kaçtın öyle mi?” diye hayretle bana bakan Yunda'ya sinirlenip ters ters bakmaya başladım.

“Gülmeye devam edersen şu elimde görmüş olduğun hukuk kitabını çok değerli yüzünde bulursun.” dediğimde gözlerini kocaman açarak gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

Bir kaç dakika sonra sesini tekrar çıkardı.“Yakışıklı mıydı?”

“Yunda!” diye kızıp ayağa kalktığımda dikkatini bana verdi. Olayı ona anlattığıma beni pişman etmiş, geldiğimden beri sürekli sorular sorup durmuştu.

“Hadi ama söyle yakışıklı bir şey miydi?”

Kafamı pencereden ayrılmadan o görüntüyü tekrar gözümün önüne getirdim. Yakışıklı bir çocuktu aslında.

“İdare ederdi işte. Zaten fazla hatırlamıyorum ama aptal bir şey olduğu kesin. Çocuğa bir şey söylüyorum öküzün trene baktığı gibi bakıyordu.” deyip ileriye sabitleyip kocaman açtığım gözlerimle çocuğun taklitini yapmaya çalıştım. Yunda tekrar bir kahkaha atarken masaya oturup ders kitabımı elime aldım.

“Acaba tekrar karşılaşsanız ne olurdu?” Kafamı kitaptan kaldırıp sandalyenin kenarına kolumu atıp ona döndüm ve ciddi yüz ifademle baktım.

“Yunda, izin verirsen ders çalışacağım.”

“Tamam, sustum.” deyip eliyle dudaklarına fermuar yaptığında susmayacağını bilsemde derin bir nefes verip kitabıma geri döndüm.

#######

Bir hafta hızla geçmişti. Dersler yaklaşan finaller beni zorlamasın diye önceden çalışmaya başlamıştım. Koridordaki dolabıma ilerleyip kapağını açtım. Alt rafına defterimi koyup tekrar kapattığımda bir an duraksadım. Olabilir miydi? Hızla tekrar dolabını açtığında kaybettiğim kitap üst rafta duruyordu. Onu buraya koyanın dolap kapağını nereden açtığını merak ederken “Bu ne?” diye kendi kendime söylendim. Kitabı aralayıp arasındaki broşürü elime alıp inceledim. Bir resim sergisiydi, yarın şehir merkezinde bir kültür otölyesinde olacak bir sergi. “Bana ne bundan?” diye söylenirken bir an düşündüğüm şeyin gerçek olma ihtimaliyle panik içinde sayfaları gezdim. Tam rahatlayıp kendime gelecekken sondaki sayfayı açtım. Elimde kitap elimde gülümserken çekilen fotoğrafa şoka uğramışcasına baktım. Nasıl olur? Onun makinesi bozuldu. Resmin altındaki yapışkanlı not dikkatimi çekerken dolaba yaslandım.

“Benden kaçabileceğini mi sandın? Makinemi kırmanın bedeli ve çok güzeldi onu sergiye koymadan duramadım.”

Notu elimde buruşturup tekrar resme odaklandım. Altında resmin adı yazıyordu.

‘Gönülçelen.’




Devamını oku »

Sema Özdemir ' in Hikayelerinden (Romantik) Tanıtım 2 ^^



Kitap okuyor. Bu kız yazmaktan ve okumaktan başka bir şey yapmıyor mu?

"Oğlum bırak sürekli kıza bakmayı! Yakında seni sapık ilan edecek." Ayaklarımı biraz daha yayıp sandalyede yayıldım. Ellerimi karnımın üzerinde birleştirip kısa bir süre bakışlarımı çektim. "Beni fark etseydi belki hakkımda bir varsayım yapabilirdi. Ki şuan buna bile razıyım ama o beni ne görüyor, ne de umursuyor." Bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde yanına bir iki kişi gelip oturdu. Erkek olan bir tanesi sandalyeyi dibine kadar çekerken kız olan diğer yanında masaya yaslanarak durdu. Diğer erkek karşısına oturmuştu. Bununla birkaç defa daha karşılaşmıştım. Dersleri çok iyi olduğu için çoğu kişi notlarını almak için para bile teklif ediyordu. Erkek elini omzuna koyduğunda yerimde doğruldum. O ise sâkin bir şekilde sandalyesini yana kaydırıp ona dönerek bir şeyler söyledi. Çocuğun sırıtan yüzü bir anda bozulurken hafif tebessüm ettim. İşte benim kızım. Şimdi kov onu yanından! Kolunu çekip afallamış bir ifadeyle beklerken Yağmur ona birkaç şey daha söyledi. Ortamdaki gerilimi ben bile fark etmiştim. Karşısındaki çocuk ve kız birbirlerine bakıp masadan uzaklaşırken yan tarafındaki çocuk kulağına yaklaşıp bir şeyler söyledi ve masadan uzaklaştı. Masadan kalkıp o çocuğun yayına gidip ağzını burnunu kıracakken Okan kolumu tutup beni engelledi. "Saçma bir şeye kalkışma! Sana ne, derse ne yapacaksın? İlk önce kızın kendine ait olduğunu göster. Tabi kıza açılabilirsen..." Sinirle ona baktığımda omuz silkip elini kolumdan çekip sandalyesine yaslandı. Yanımızdan geçen kız dikkatimi dağıtırken Yağmur'un yanına oturdu. Heyecanla ona bir şeyler anlatırken Yağmur kitabını okumaya devam ederek hiç istifini bozmadığından kız rahatsız olarak kitabın içine doğru el salladı. Gülümsedi. Ondan bu kadar çok hoşlanmam normal mi? Kitabını kapatıp yanındaki kıza döndü. "Bu kara sevdaya tutulmuş. Şunun tipine baksanıza mal mal sırıtıyor."

"Hey, aramıza dön Bora!"

"Gülüşü çok güzel değil mi?" diye söylendim. Gözümü alan flaş ve kahkahalar kafeteryayı kaplarken kafamı öne eğdim. "Lanet olsun! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?" Onun görme ve rezil olma riskine karşın Okan'ın arkasına doğru eğildim. "Bakıyor mu?"

"Buraya doğru geliyor." Bedenimi saran telaş ve heyecanla neredeyse kenarında oturduğum sandalyeden düşüyordum. Tekrar masada kahkahalar yükselirken kafamı kaldırıp o tarafa baktım ama yoktu. Elimi yumruk yaparak masaya geçirdiğimde herkes sustu. Saatime baktığımda Yağmur'un on dakika sonra derse gireceğini hatırladım. "Siktirin ya." Masanın üstündeki fotoğraf makinasını alıp sandalyeyi geriye çektim. "Nasıl arkadaşsınız siz."

Kafeteryanın dışına çıktığımda Okan da arkamdan geldi. "Bora ne takıyorsun ya. Biraz eğlenelim dedik." Durmadığımı görünce önüme geçip beni durdurdu. "Bak seni daha önce böyle görmemiştim. O yüzden yani daha doğrusu ne söylemem gerektiğini bilmiyorum. Sonuçta kızdan ciddi anlamda hoşlandığını söylüyorsun." Gergin duran bedenimi gevşetip fotoğraf makinamın ipini elime doladım. "Beni dinle, o bir ihtiyaç gibi. Başka bir kız görünce onu düşünmekten kendimi alamıyorum. Şuan derse girmiş midir, onu bile merak ediyorum. Bu konunun alaya alınması hoşuma gitmiyor. Ben zayıf düştüm hem de bir kıza. Beni tanımayan, soğuk bakışları olan ve erkeklerle bilmediğim bir sorunu olan bir kıza karşı zayıfım. Beni anlamıyorsan bile saygı göster." Uzun konuşmamdan etkilenmişe benziyordu ki anlayışla başını salladı. "Peki bu kızla nasıl tanışmayı düşünüyorsun." Hukuk bölümünün oraya doğru bakıp iç çektim. "İşte sorun tam olarak burada başlıyor."




Devamını oku »

Sema Özdemir ' in Hikayelerinden (Romantik) Tanıtım 1 ^^




ROMANTİK~
Sahil boyunca kahkaha atarak ilerledik. Ebru ve Hazal alkolün etkisiyle sağa sola sallanarak ilerliyorlardı. Ben Ebru’yu tutarken Elif, Hazal’ın kolunun altına girmişti. Elif’e ilerideki bankı işaret edip oraya ilerledik.
Ebru;
“Yıldızlar ne kadar güzel.” diye söylendiğinde Hazal da kafasını kaldırıp yukarı baktı.
“Hareket etmeselerdi sevebilirdim.” Hazall ve Ebru tekrar gülmeye başladığında Elif ile birbirimize bakıp gülümsedik.
İlerleyip denize yaklaştığımda Elif de arkamdan geldi.
“Ne düşünüyorsun.” diyerek elini omzuma koydu. Onlar arasında en iyi anlaştığım oydu. En çok sırrımı bilen, bana en yakın olan.
“Yarın gidiyorum.” Başını usulca sallayıp köprü ışıklarını izlemeye başladı.
“Anneni görmeye gittin mi?” dediğinde derin bir nefes alıp denize baktım ve sadece başımı sallayarak onayladım.
“Yarında gidecek misin? Yani gitmeden.”
“Bilmiyorum, zaten gitsem ne faydası var ki. Beni tanımayacak sonuçta. Her seferinde umutla gidiyorum, belki beni hatırlar, kızım, diye sarılır diye ama olmuyor. Eskiden bana sevgiyle bakan gözleri şimdi de bomboş bakıyor. Buna katlanmak çok zor.”
Gözümden düşen bir damlayı silerken arkadan boynuma sarıldı.
“Şışşt! Yapma ama.”
Gülümsemeye çalışıp ona döndüm. “İyiyim merak etme. Unuttun mu? Ben hayatında gördüğün en umursamaz kızım. Sadece biraz canım acıyor o kadar.”
Gülümsediğinde daha çok gülümsedim. Güçlü görünmek çoğu zaman zordu ama onlara sorarsak ben çok güçlüydüm. Hatta güçlü olmaktan çok umursamayan kişiydim. Etrafımdaki insanları bununla kandırmaya çalışırken gerçektende umursamaz birine dönüştüm ama hiçbir zaman bunu inkâr etmedim. Arkadakiler susmuş bize bakarken sorun yok dercesine omuzlarımı silktim.
“Bir taksi çağıralım da şunlar sızmadan eve gidelim.”
##############
Ebru’dan sonra Hazal’la ilgilendikten sonra mutfağa ilerledim. Balkona çıktığımda Elif’in elindeki sigaraya baktım ve kaşlarımı çattım.
“Çikolatalı mı, naneli mi?”
“Naneli, buzdolabının üzerinde.”
Geri dönüp buzdolabının üzerindeki paketi alıp balkona geri döndüm. Aslında içen biri değildim ama bu akşama özel olsun diye bir tane içecektim. Yere oturdum ve evin duvarına yaslanırken sigarayı yaktım. Elif de gelip yanıma oturdu. Bir süre sonra Ebru da yanımıza geldi.
“Niye seslenmiyorsunuz. Bana da verin.” Paketi ona fırlattığımda karşımıza oturup yaktı. Daha yarısındayken söndürüp son dumanı yavaşça bıraktım. Sevmiyordum ama rahatlatıyordu. Bunu inkâr edemezdim. Başımı Elif’in kucağına koyduktan sonra gökyüzünü izlemeye başladım. Görüş alanıma giren Hazal yüzünü buruşturup bize baktı.
“Of, siz yine mi içiyorsunuz şunu. İğrenç ya.”
“Alkol çok sağlıklı değil mi?” diyip gülümsedim.
“Alkol sigara kadar kötü değil. Hem bunun kokusuna dayanamıyorum. Hem erkeklerde sigara içen kızları itici bulur.”
Kafamı hafif kaldırıp ona baktıktan sonra gözlerimi devirip geri yattım.
“Çokta umurumda.” diye mırıldandığımda diğerleri hafifçe güldüler.
“Canım sen feminist olabilirsin ama onların sevgilileri var ve eminim sigara içtiklerini duysalar iyi bir kavga çıkar.”
“O boş beyinler kendileri içince bir halt sanıyorlar ama kızlar içince itici. Sana bir şey söyleyeyim mi? Erkeklerin hepsi aynı. Sadece kendilerini düşünürler, onların derdi olduğunda kederlenip istediklerini yapabilirler ama biz evde oturup kendimizi depresyona sokalım değil mi?”
“Boş beyin mi? Hepsine aynı şeyi söyleyemezsin.”
Tek kaşımı kaldırıp gözlerimi ona diktim.
“Sen ciddi misin? O kadar lafın arasında buna mı taktın ve merak ettiğin buysa evet! Yüzde doksanı belden aşağı düşünüyor. Beyinlerini kullanma ihtiyacı hissetmiyorlar.” Elif gülerek bana katılırken Hazal homurdanıp yerinde kıpırdandı.
“Pis feminist.” diye mırıldanıp gözlerini kıstı.
“Yağmur haklı, Hazal bu bir dünya kanunu.”
“Sen de mi Elif? Bir de sevgilin var.”
“Elif’e mi diyorsun? Tatlım onda bir tanesi bitse diğeri başlar.” Diye konuştuğumda Elif’in ağzında sigara olduğu için dizimi oymakla yetindi.
“Hey, yavaş olsana.”
Hazal,
“Her neyse sevmiyorum işte.” diye mırıldandığında Ebru sinir olacağını bilse de dumanı onun yüzüne doğru üfledi. Hazal hızla ayağa kalkıp sinirle Ebru’ya baktı.
“Ebru! Ne yapıyorsun ya sen?
İçeriye girdiğinde hep beraber kahkahalarla güldük. Gerçekten sigaraya katlanamıyordu. Büyük ihtimalle ya güzel yüzünü yıkayacak ya da banyo yapacaktı.
“Sinirlendirmesene şu kızı.” diye araya girdiğimde gülümseyerek omuz silkti ve sigaradan son bir nefes çekti.
“Boş ver, çok konuşuyordu.”
“Haklısın.” dediğimde tekrar güldük.
“Bugün babanla görüşecektin. Ne oldu Yağmur?”
“Beyefendinin işleri çıkmış, yarın gitmeden görüşeceğiz. Büyük ihtimalle onu ekerim. Hiç çekemeyeceğim.”
Derin nefes alıp verdiğim sırada balkonda sessizlik oldu. Herkes bir birine bakıp susuyordu. Babamla aramız hiçbir zaman iyi olmayacaktı.
Dramatik olarak babamla sonradan tanıştım tam olarak on sekiz yaşlarındaydım ve annem onunla görüşmem için beni zorlamasaydı hayatımda şuan bir sıkıntım kalmazdı. Ama eğer annemin hastalığı daha önce çıksaydı belki beni zorla yanına bile aldırabilirdi. Hiç değilse bu konuda şanslıydım. Onu sadece param olmadığında ve o zorla benimle görüşmek istediğini söyleyince görüşüyorduk. Zaten çoğunda ben görüşmeye gelmiyordum. Sonuçta parasını harcıyorum diye bana babalık yapmış sayılmıyordu. O hala benim için bir yabancıydı. Hiç tanışmak istemeyeceğim bir yabancı.
“Ebru seni var ya mahvedeceğim.”
Hazal içeriden bağırarak geldiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Leş gibi sigara kokuyorum ya. Siz bağımlılar ile nasıl arkadaş oldum ki ben?”
Elif;
“Biz bağımlı değiliz.” diyerek elindeki paketi balkona bakan camın kenarına koydu. “Arada toplandığımızda içiyoruz. Bağımlılar ise her zaman içiyorlar. Bizi onlarla karıştırma. Biz keyfine içiyoruz.”
Hazal ellerini önünde birleştirip kaşlarını çattı.
“Sonuçta içiyorsunuz.”
Yattığım yerden kalkıp aralarından geçtim. Bitmeyen saçma bir tartışmaya daha girmişlerdi yine. Biz böyleydik sürekli atışır, kavga eder ama bir birimizi bırakmazdık. Ebru son anda bacağımı tuttu.
“Nereye gidiyorsun?”
“Unuttun mu yarın geri dönüyorum. Eşyalarımı toplayacağım.” dedim yalan olduğu belli olan gülümsememle.
“Otobüsle mi gidiyorsun?”
Kapının pervazındaki boyayla oynadım.
“Hayır, uçakla gideceğim. Sevgili babacığım(!) bana bilet almış.”

********
Sabah erken saatte kalkıp hazırlandım. Annemi görmeye gidecektim. Belki üzülecektim ama yine de gidecektim. Bazen hatırlıyordu ben olduğumu belki de bugün o günlerden biriydi. Tek tek kızların odasına gidip kontrol ettim. Mutfağa girip tezgâhın üstündeki yapışkan notlardan birine bir not yazıp buzdolabına yapıştırdım. Son kez koridora bakıp sessiz olmaya çalışarak dışarı çıktım. Taksiciye adresi verdikten sonra dışarıyı izlemeye başladım. Bu şehri sevmiyordum aslında. Sadece içinde değer verdiklerim vardı. Onu değerli kılanda bu değil miydi? Kalabalıktı. Ne kadar yalnız olduğumu bana anlatıyordu. Kızlar ne kadar bana destek olmaya çalışsalar böyleydi. Çevrem kalabalıktı ama ruhum… o çok yalnızdı. Buz kütlesi kadar soğuk ve çöldeki bir vaha kadar ıssız. Gülen yüzüme inat kanayan ruhum bir gün beni ele verecekti.
Telefonum titreyince silkinerek düşüncelerimden uzaklaştım. Ekrandaki ‘Sinir Krizim’ yazısıyla derin bir nefes verdim.
“Efendim Yunda.”
“N’ haber bebek.”
“İyi. Bir şey mi oldu?” deyip bakışlarımı dışarı çevirdim. Hava biraz bulutluydu.
“Aşk olsun Yağmur! Dört gündür arkadaşını aramıyorsun. Ben de merak ettim, aradım.” Kesin bir eşyamı kullanacak.
“İnanayım mı?” Ya da kullandı ve görmek istemeyeceğim bir hale getirdi.
“İnanmıyorum sana ya! Cık cık beni hiç tanımamışsın.” Sesine bakılırsa çoktan yapmış.
“Akşam sekiz de oradayım. Her ne yaptıysan düzeltmek için az vaktin var. Görüşürüz.” deyip telefonu yüzüne kapattım. Telefona bakarken istemsizce gülümseyip kafamı tekrar dışarı çevirdim. Yunda, kızlar gibiydi aslında. Ne kadar ters davranıp kırsam da benimle arkadaş olmaktan vazgeçmemişti ama ben hayatımın merkezine birini daha istemiyordum. Üç tane baş belası zaten beni bırakmıyordu. Bu yüzden ona hep kötü davrandım. Felsefem buydu; uzaklaşması için kötü davran.
“Geldik efendim.”
Parayı uzatıp dışarı çıktım ve binaya baktım. Neden burası beni bu kadar ürkütüyordu? Belki de her seferinde hayal kırıklığıyla dışarı çıktığım içindi. Merdivenlerden yavaşça çıkıp annemin olduğu kata kadar yürüdüm. Olacak olanı geciktirmekten başka bir şey değildi bu. Koridorun başında Zeynep beni karşıladı. Annemle sürekli ilgilenen genç bir kadındı.
“O burada. Yarım saat önce geldi.” dediğinde ellerimi yumruk yapıp kaşlarımı çattım ve bu sefer hızla annemin odasına yürüdüm. Aralık kapıda biraz duraksayıp içeri baktım. Annem uyurken o da sandalyeye oturmuş annemi izliyordu. Bu beni daha da sinirlendirirken ses çıkarmamaya özen göstererek yanına yürüdüm.
“Burada ne işin var senin?” diye fısıltıyla bağırdığımda kafasını kaldırıp bana baktı. Yerinden kalktıktan sonra son kez anneme bakıp kapıyı gösterdi. Sinirle soluyup gözlerimi birkaç saniye kapattım ve geri dönerek dışarı çıktım. Buna nasıl cüret edebiliyordu ki. Sonuçta onun hiçbir şeyi değildi. Bir karısı vardı zaten ve çocukları da!
Dışarı çıkar çıkmaz geri dönüp soru sorarcasına ona bakıp ellerimi göğsümde birleştirdim. Buna hakkı yoktu, hem de hiç!
“Sen ne arıyorsun burada. Seninle bir anlaşma yapmıştık. Annemi rahatsız etmeyecektin.”
“Biliyorum.” diyerek saçlarını karıştırdı. “Benimle görüşmezsin diye seni görmeye buraya geldim.”
“Yalan söyleme! Nereden biliyorsun buraya geleceğimi?”
“Sen İstanbul’da olduğun her gün buraya geliyorsun, kızım. Benim aksime sen anneni çok seviyorsun. Ona çok değer veriyorsun.” diyip yamuk bir gülümsemeyle bana baktığında ellerimi indirip yumruk yaptım.
“Ne demek benim aksime? Senin annemi sevmeye hakkın yok zaten.” diye bağırdığımda koridordaki herkes biz dönüp baktı.
“Dışarı çıkalım, herkes bize bakıyor.”
“Benim insanlardan saklayacağım bir şey yok. Senin aksine!” diye son kelimeyi vurguladığımda kaşlarını çattı. Normal de sinir sorunu olan biriydi. Bende olan sinir krizlerinin onun yüzünden olması gibi. Bana karşı kendini zor tuttuğunu görebiliyordum ama bu umurumda bile değildi. İsterse çıldırsın. Onun yüzünden geçirdiğim sinir krizlerimin yanında sinirlenmesini hiç önemsemiyordum.
“Yağmur fazla oluyorsun. Dışarı çıkalım ve sakince konuşalım.”
Tuttuğu kolumu elinden kurtarıp geri çekildim. Parmağımı ona uzatıp gözlerimi kıstım.
“Son kez söylüyorum. Eğer annemi görmeye devam edersen benimle görüşmeyi kes! Tabi beni gerçekten önemsiyorsan bunu yaparsın.”
Arkamı dönüp hızla merdivenleri inmeye başladım. Kendime ise telkinler veriyordum.
Sakin ol.
Derin nefes alıp-ver Yağmur.
Şuan bir krize giremezsin.
Lanet olsun! Resmen beni kullanıp annemi görmeye geliyordu. Kendi karısı varken neden benim zavallı hasta annem ile uğraşıyordu ki? Binadan çıkarken dönen başımdan dolayı kapıdaki demirlere tutundum. Market bulmalıydım. Sarsak adımlarla yürüyüp on metre ilerideki markete girip su aldım ve hemen ilaçlarımı kullandım. Çok fazla zamanım yoktu. Karşıya tekrar geçip gelmek fazla zamanımı alırdı. Elif’e mesaj atıp eşyalarımı söylediğim kâffeye getirmesini rica ettim ve oraya gitmek için taksiye bindim.
********
“Sen ne yaptın peki?” diye meraklı bakışlar bana dönerken ilgisiz görünmeye çalışarak tırnaklarımdaki ojelerle oynamaya devam ettim.
“Bağırdım, çağırdım ve koşarak dışarı çıktım işte.” Krizimi söylememe gerek yoktu. Zaten lafı bile onları endişelendiriyordu.
“Yağmur biraz abartmıyor musun? Sonuçta o senin baban ve annende eski eşi, abartıyorsun bence. Adamın parasını yiyorsun bir de. Tamam, onun yaptıklarını tasdik etmiyorum ama artık büyüdük değil mi? ” diye sordu Ebru kahvesinden bir yudum alırken. Sandalyenin kenarlarını tutup derin nefes alıp verdim. Bu kız ne dediğinin farkında mıydı? Yıllarca o adam yüzünden çektiklerime şahit olmamış gibi şimdi umursamazca gözlerini bana dikip suçlayıcı laflarıyla konuşuyordu.
“Abartıyor muyum? Sen nereden bileceksin ki. Adam vicdan azabını geçirmek için annemin etrafında dolaşıyor. Annem kendini bile hatırlamazken onu kullanması sinirimi bozuyor anladın mı? Annem ondan nefret ederdi, şimdi hatırlamadığı için ona iyi davranıyor. Resmen annemi kullanıyor ve sen abarttığımı mı söylüyorsun.”
Elif elini koluma koyup okşadı. “Tamam, sakin ol canım. Ebru sadece… ”
“Yeter ya! Cidden yeter.” Çantamı elime alıp sandalyeyi geriye doğru sertçe ittirdim. “Bu konuda ne kadar hassas olduğumu biliyorsun. Nasıl böyle bir şey söylersin.”
Kâffeden çıkıp bir taksi durdurdum.
“Nereye hanım kızım?” Aynada bir kısa bir an göz göze kaldığımız orta yaşlı amca sevecen bir şekilde gülümsediğinde daha çok somurtup camdan dışarı, kaffeye doğru baktım.
“Havalimanına.” 





Devamını oku »

Sema Özdemir ' in Hikayelerinden (Romantik) Kapak ^^




Merhaba arkadaşlar bazılarınız beni 'SERSERİ' hikayesinden tanıyordur. Yeni hikayeye başladım. Eğer istek fazla olursa yayınlamaya başlayacağım. Umarım beğenirsiniz.

ROMANTİK
Tanıtımlarda pekiyi değilim. Bu yüzden sadece okumayın, bu hikayede kendinizi Yağmur’un yerine koyun. Çünkü bu hikâyede sadece okumak değil düşünmek ve hissetmekte önemli. 
Hayata karşı hiç umudunuz kalmadığını düşünün. Yaşamak için değil de nefes almak için yaşadığınızı… Belki biraz kalmış sevgi kırıntıları ve kendinizi kaybetmenize izin vermeyecek arkadaşlar.
Bu hikâyede süslü hayatlar yok.
“Biraz aşk ve bolca acı.”
Hayalperest ve Gönülçelen’in aşkı.”
“Sert fırtınaların yağmurla buluşması.”
“Bir kızın ne kadar kanar içi.”
“Bir erkek ne kadar sevebilir bir kızı.”
“Sen benim yağmurumsun. Kuru topraklarımı suya kavuşturan.”
-BORA
“Sen benim rüzgârımsın. Durgun hayatımdaki şiddetli fırtınam.”
-YAĞMUR







                                                             
Devamını oku »

25 Mart 2015 Çarşamba

Gördüm Okudum Ve Yorum Yazıyorum :)


Müzik dizisi arıyorsanız tamda diziyi buldunuz ee ne duruyorsunuz okumaya devam :) 

Bu diziye ilk başladığımda çok heycanlanmıştım :) hele bu resimdeki karakteri gördüğümde baterist olarak cok beğenmiştim sizde beğenmişinizdir kesin :) Birde tam kız hoşlanmaya başlarken yağmur yağmayasaydı daha güzel olurduda :D napalım oğlanımızda biraz şanssız :) Umarım diziyi izlersiniz  :) 


Dizi: Heartstrings / You've Fallen For Me
Devamını oku »

20 Mart 2015 Cuma

Healer :)


Ahahaha bu sahnede cok gülmüşdüm :) "Seni köpek osuruğu!" :D :D 
Devamını oku »

19 Mart 2015 Perşembe

Etmezsem , ben aramızı hoş tutmaya çalışmazsam , ne yaparız ?


İlk dizim olarak söylüyorum bu kadar yakışan bir çift görmemiştim.  :) "Etmezsem , ben aramızı hoş tutmaya çalışmazsam , ne yaparız ?  " :) Bütün evliliği zaten sen yönetiyorsun bence diziyi izlerken senin kadar çabalayan birini görmedim :) Tamda evli çiftler gibi konuşmaya tartışmaya başlamışlar lafı uzatmadan çok tatlılar demek istiyorum  :)


Dizi : Playfull Kiss "Bilmeyen mi var :) bilmiyorsan hemen izle "
Devamını oku »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Kore Oppa Unni ^^