Sadakat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sadakat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mart 2015 Perşembe

Sema Özdemir ' in Hikayelerinden (Romantik) Tanıtım 1 ^^




ROMANTİK~
Sahil boyunca kahkaha atarak ilerledik. Ebru ve Hazal alkolün etkisiyle sağa sola sallanarak ilerliyorlardı. Ben Ebru’yu tutarken Elif, Hazal’ın kolunun altına girmişti. Elif’e ilerideki bankı işaret edip oraya ilerledik.
Ebru;
“Yıldızlar ne kadar güzel.” diye söylendiğinde Hazal da kafasını kaldırıp yukarı baktı.
“Hareket etmeselerdi sevebilirdim.” Hazall ve Ebru tekrar gülmeye başladığında Elif ile birbirimize bakıp gülümsedik.
İlerleyip denize yaklaştığımda Elif de arkamdan geldi.
“Ne düşünüyorsun.” diyerek elini omzuma koydu. Onlar arasında en iyi anlaştığım oydu. En çok sırrımı bilen, bana en yakın olan.
“Yarın gidiyorum.” Başını usulca sallayıp köprü ışıklarını izlemeye başladı.
“Anneni görmeye gittin mi?” dediğinde derin bir nefes alıp denize baktım ve sadece başımı sallayarak onayladım.
“Yarında gidecek misin? Yani gitmeden.”
“Bilmiyorum, zaten gitsem ne faydası var ki. Beni tanımayacak sonuçta. Her seferinde umutla gidiyorum, belki beni hatırlar, kızım, diye sarılır diye ama olmuyor. Eskiden bana sevgiyle bakan gözleri şimdi de bomboş bakıyor. Buna katlanmak çok zor.”
Gözümden düşen bir damlayı silerken arkadan boynuma sarıldı.
“Şışşt! Yapma ama.”
Gülümsemeye çalışıp ona döndüm. “İyiyim merak etme. Unuttun mu? Ben hayatında gördüğün en umursamaz kızım. Sadece biraz canım acıyor o kadar.”
Gülümsediğinde daha çok gülümsedim. Güçlü görünmek çoğu zaman zordu ama onlara sorarsak ben çok güçlüydüm. Hatta güçlü olmaktan çok umursamayan kişiydim. Etrafımdaki insanları bununla kandırmaya çalışırken gerçektende umursamaz birine dönüştüm ama hiçbir zaman bunu inkâr etmedim. Arkadakiler susmuş bize bakarken sorun yok dercesine omuzlarımı silktim.
“Bir taksi çağıralım da şunlar sızmadan eve gidelim.”
##############
Ebru’dan sonra Hazal’la ilgilendikten sonra mutfağa ilerledim. Balkona çıktığımda Elif’in elindeki sigaraya baktım ve kaşlarımı çattım.
“Çikolatalı mı, naneli mi?”
“Naneli, buzdolabının üzerinde.”
Geri dönüp buzdolabının üzerindeki paketi alıp balkona geri döndüm. Aslında içen biri değildim ama bu akşama özel olsun diye bir tane içecektim. Yere oturdum ve evin duvarına yaslanırken sigarayı yaktım. Elif de gelip yanıma oturdu. Bir süre sonra Ebru da yanımıza geldi.
“Niye seslenmiyorsunuz. Bana da verin.” Paketi ona fırlattığımda karşımıza oturup yaktı. Daha yarısındayken söndürüp son dumanı yavaşça bıraktım. Sevmiyordum ama rahatlatıyordu. Bunu inkâr edemezdim. Başımı Elif’in kucağına koyduktan sonra gökyüzünü izlemeye başladım. Görüş alanıma giren Hazal yüzünü buruşturup bize baktı.
“Of, siz yine mi içiyorsunuz şunu. İğrenç ya.”
“Alkol çok sağlıklı değil mi?” diyip gülümsedim.
“Alkol sigara kadar kötü değil. Hem bunun kokusuna dayanamıyorum. Hem erkeklerde sigara içen kızları itici bulur.”
Kafamı hafif kaldırıp ona baktıktan sonra gözlerimi devirip geri yattım.
“Çokta umurumda.” diye mırıldandığımda diğerleri hafifçe güldüler.
“Canım sen feminist olabilirsin ama onların sevgilileri var ve eminim sigara içtiklerini duysalar iyi bir kavga çıkar.”
“O boş beyinler kendileri içince bir halt sanıyorlar ama kızlar içince itici. Sana bir şey söyleyeyim mi? Erkeklerin hepsi aynı. Sadece kendilerini düşünürler, onların derdi olduğunda kederlenip istediklerini yapabilirler ama biz evde oturup kendimizi depresyona sokalım değil mi?”
“Boş beyin mi? Hepsine aynı şeyi söyleyemezsin.”
Tek kaşımı kaldırıp gözlerimi ona diktim.
“Sen ciddi misin? O kadar lafın arasında buna mı taktın ve merak ettiğin buysa evet! Yüzde doksanı belden aşağı düşünüyor. Beyinlerini kullanma ihtiyacı hissetmiyorlar.” Elif gülerek bana katılırken Hazal homurdanıp yerinde kıpırdandı.
“Pis feminist.” diye mırıldanıp gözlerini kıstı.
“Yağmur haklı, Hazal bu bir dünya kanunu.”
“Sen de mi Elif? Bir de sevgilin var.”
“Elif’e mi diyorsun? Tatlım onda bir tanesi bitse diğeri başlar.” Diye konuştuğumda Elif’in ağzında sigara olduğu için dizimi oymakla yetindi.
“Hey, yavaş olsana.”
Hazal,
“Her neyse sevmiyorum işte.” diye mırıldandığında Ebru sinir olacağını bilse de dumanı onun yüzüne doğru üfledi. Hazal hızla ayağa kalkıp sinirle Ebru’ya baktı.
“Ebru! Ne yapıyorsun ya sen?
İçeriye girdiğinde hep beraber kahkahalarla güldük. Gerçekten sigaraya katlanamıyordu. Büyük ihtimalle ya güzel yüzünü yıkayacak ya da banyo yapacaktı.
“Sinirlendirmesene şu kızı.” diye araya girdiğimde gülümseyerek omuz silkti ve sigaradan son bir nefes çekti.
“Boş ver, çok konuşuyordu.”
“Haklısın.” dediğimde tekrar güldük.
“Bugün babanla görüşecektin. Ne oldu Yağmur?”
“Beyefendinin işleri çıkmış, yarın gitmeden görüşeceğiz. Büyük ihtimalle onu ekerim. Hiç çekemeyeceğim.”
Derin nefes alıp verdiğim sırada balkonda sessizlik oldu. Herkes bir birine bakıp susuyordu. Babamla aramız hiçbir zaman iyi olmayacaktı.
Dramatik olarak babamla sonradan tanıştım tam olarak on sekiz yaşlarındaydım ve annem onunla görüşmem için beni zorlamasaydı hayatımda şuan bir sıkıntım kalmazdı. Ama eğer annemin hastalığı daha önce çıksaydı belki beni zorla yanına bile aldırabilirdi. Hiç değilse bu konuda şanslıydım. Onu sadece param olmadığında ve o zorla benimle görüşmek istediğini söyleyince görüşüyorduk. Zaten çoğunda ben görüşmeye gelmiyordum. Sonuçta parasını harcıyorum diye bana babalık yapmış sayılmıyordu. O hala benim için bir yabancıydı. Hiç tanışmak istemeyeceğim bir yabancı.
“Ebru seni var ya mahvedeceğim.”
Hazal içeriden bağırarak geldiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Leş gibi sigara kokuyorum ya. Siz bağımlılar ile nasıl arkadaş oldum ki ben?”
Elif;
“Biz bağımlı değiliz.” diyerek elindeki paketi balkona bakan camın kenarına koydu. “Arada toplandığımızda içiyoruz. Bağımlılar ise her zaman içiyorlar. Bizi onlarla karıştırma. Biz keyfine içiyoruz.”
Hazal ellerini önünde birleştirip kaşlarını çattı.
“Sonuçta içiyorsunuz.”
Yattığım yerden kalkıp aralarından geçtim. Bitmeyen saçma bir tartışmaya daha girmişlerdi yine. Biz böyleydik sürekli atışır, kavga eder ama bir birimizi bırakmazdık. Ebru son anda bacağımı tuttu.
“Nereye gidiyorsun?”
“Unuttun mu yarın geri dönüyorum. Eşyalarımı toplayacağım.” dedim yalan olduğu belli olan gülümsememle.
“Otobüsle mi gidiyorsun?”
Kapının pervazındaki boyayla oynadım.
“Hayır, uçakla gideceğim. Sevgili babacığım(!) bana bilet almış.”

********
Sabah erken saatte kalkıp hazırlandım. Annemi görmeye gidecektim. Belki üzülecektim ama yine de gidecektim. Bazen hatırlıyordu ben olduğumu belki de bugün o günlerden biriydi. Tek tek kızların odasına gidip kontrol ettim. Mutfağa girip tezgâhın üstündeki yapışkan notlardan birine bir not yazıp buzdolabına yapıştırdım. Son kez koridora bakıp sessiz olmaya çalışarak dışarı çıktım. Taksiciye adresi verdikten sonra dışarıyı izlemeye başladım. Bu şehri sevmiyordum aslında. Sadece içinde değer verdiklerim vardı. Onu değerli kılanda bu değil miydi? Kalabalıktı. Ne kadar yalnız olduğumu bana anlatıyordu. Kızlar ne kadar bana destek olmaya çalışsalar böyleydi. Çevrem kalabalıktı ama ruhum… o çok yalnızdı. Buz kütlesi kadar soğuk ve çöldeki bir vaha kadar ıssız. Gülen yüzüme inat kanayan ruhum bir gün beni ele verecekti.
Telefonum titreyince silkinerek düşüncelerimden uzaklaştım. Ekrandaki ‘Sinir Krizim’ yazısıyla derin bir nefes verdim.
“Efendim Yunda.”
“N’ haber bebek.”
“İyi. Bir şey mi oldu?” deyip bakışlarımı dışarı çevirdim. Hava biraz bulutluydu.
“Aşk olsun Yağmur! Dört gündür arkadaşını aramıyorsun. Ben de merak ettim, aradım.” Kesin bir eşyamı kullanacak.
“İnanayım mı?” Ya da kullandı ve görmek istemeyeceğim bir hale getirdi.
“İnanmıyorum sana ya! Cık cık beni hiç tanımamışsın.” Sesine bakılırsa çoktan yapmış.
“Akşam sekiz de oradayım. Her ne yaptıysan düzeltmek için az vaktin var. Görüşürüz.” deyip telefonu yüzüne kapattım. Telefona bakarken istemsizce gülümseyip kafamı tekrar dışarı çevirdim. Yunda, kızlar gibiydi aslında. Ne kadar ters davranıp kırsam da benimle arkadaş olmaktan vazgeçmemişti ama ben hayatımın merkezine birini daha istemiyordum. Üç tane baş belası zaten beni bırakmıyordu. Bu yüzden ona hep kötü davrandım. Felsefem buydu; uzaklaşması için kötü davran.
“Geldik efendim.”
Parayı uzatıp dışarı çıktım ve binaya baktım. Neden burası beni bu kadar ürkütüyordu? Belki de her seferinde hayal kırıklığıyla dışarı çıktığım içindi. Merdivenlerden yavaşça çıkıp annemin olduğu kata kadar yürüdüm. Olacak olanı geciktirmekten başka bir şey değildi bu. Koridorun başında Zeynep beni karşıladı. Annemle sürekli ilgilenen genç bir kadındı.
“O burada. Yarım saat önce geldi.” dediğinde ellerimi yumruk yapıp kaşlarımı çattım ve bu sefer hızla annemin odasına yürüdüm. Aralık kapıda biraz duraksayıp içeri baktım. Annem uyurken o da sandalyeye oturmuş annemi izliyordu. Bu beni daha da sinirlendirirken ses çıkarmamaya özen göstererek yanına yürüdüm.
“Burada ne işin var senin?” diye fısıltıyla bağırdığımda kafasını kaldırıp bana baktı. Yerinden kalktıktan sonra son kez anneme bakıp kapıyı gösterdi. Sinirle soluyup gözlerimi birkaç saniye kapattım ve geri dönerek dışarı çıktım. Buna nasıl cüret edebiliyordu ki. Sonuçta onun hiçbir şeyi değildi. Bir karısı vardı zaten ve çocukları da!
Dışarı çıkar çıkmaz geri dönüp soru sorarcasına ona bakıp ellerimi göğsümde birleştirdim. Buna hakkı yoktu, hem de hiç!
“Sen ne arıyorsun burada. Seninle bir anlaşma yapmıştık. Annemi rahatsız etmeyecektin.”
“Biliyorum.” diyerek saçlarını karıştırdı. “Benimle görüşmezsin diye seni görmeye buraya geldim.”
“Yalan söyleme! Nereden biliyorsun buraya geleceğimi?”
“Sen İstanbul’da olduğun her gün buraya geliyorsun, kızım. Benim aksime sen anneni çok seviyorsun. Ona çok değer veriyorsun.” diyip yamuk bir gülümsemeyle bana baktığında ellerimi indirip yumruk yaptım.
“Ne demek benim aksime? Senin annemi sevmeye hakkın yok zaten.” diye bağırdığımda koridordaki herkes biz dönüp baktı.
“Dışarı çıkalım, herkes bize bakıyor.”
“Benim insanlardan saklayacağım bir şey yok. Senin aksine!” diye son kelimeyi vurguladığımda kaşlarını çattı. Normal de sinir sorunu olan biriydi. Bende olan sinir krizlerinin onun yüzünden olması gibi. Bana karşı kendini zor tuttuğunu görebiliyordum ama bu umurumda bile değildi. İsterse çıldırsın. Onun yüzünden geçirdiğim sinir krizlerimin yanında sinirlenmesini hiç önemsemiyordum.
“Yağmur fazla oluyorsun. Dışarı çıkalım ve sakince konuşalım.”
Tuttuğu kolumu elinden kurtarıp geri çekildim. Parmağımı ona uzatıp gözlerimi kıstım.
“Son kez söylüyorum. Eğer annemi görmeye devam edersen benimle görüşmeyi kes! Tabi beni gerçekten önemsiyorsan bunu yaparsın.”
Arkamı dönüp hızla merdivenleri inmeye başladım. Kendime ise telkinler veriyordum.
Sakin ol.
Derin nefes alıp-ver Yağmur.
Şuan bir krize giremezsin.
Lanet olsun! Resmen beni kullanıp annemi görmeye geliyordu. Kendi karısı varken neden benim zavallı hasta annem ile uğraşıyordu ki? Binadan çıkarken dönen başımdan dolayı kapıdaki demirlere tutundum. Market bulmalıydım. Sarsak adımlarla yürüyüp on metre ilerideki markete girip su aldım ve hemen ilaçlarımı kullandım. Çok fazla zamanım yoktu. Karşıya tekrar geçip gelmek fazla zamanımı alırdı. Elif’e mesaj atıp eşyalarımı söylediğim kâffeye getirmesini rica ettim ve oraya gitmek için taksiye bindim.
********
“Sen ne yaptın peki?” diye meraklı bakışlar bana dönerken ilgisiz görünmeye çalışarak tırnaklarımdaki ojelerle oynamaya devam ettim.
“Bağırdım, çağırdım ve koşarak dışarı çıktım işte.” Krizimi söylememe gerek yoktu. Zaten lafı bile onları endişelendiriyordu.
“Yağmur biraz abartmıyor musun? Sonuçta o senin baban ve annende eski eşi, abartıyorsun bence. Adamın parasını yiyorsun bir de. Tamam, onun yaptıklarını tasdik etmiyorum ama artık büyüdük değil mi? ” diye sordu Ebru kahvesinden bir yudum alırken. Sandalyenin kenarlarını tutup derin nefes alıp verdim. Bu kız ne dediğinin farkında mıydı? Yıllarca o adam yüzünden çektiklerime şahit olmamış gibi şimdi umursamazca gözlerini bana dikip suçlayıcı laflarıyla konuşuyordu.
“Abartıyor muyum? Sen nereden bileceksin ki. Adam vicdan azabını geçirmek için annemin etrafında dolaşıyor. Annem kendini bile hatırlamazken onu kullanması sinirimi bozuyor anladın mı? Annem ondan nefret ederdi, şimdi hatırlamadığı için ona iyi davranıyor. Resmen annemi kullanıyor ve sen abarttığımı mı söylüyorsun.”
Elif elini koluma koyup okşadı. “Tamam, sakin ol canım. Ebru sadece… ”
“Yeter ya! Cidden yeter.” Çantamı elime alıp sandalyeyi geriye doğru sertçe ittirdim. “Bu konuda ne kadar hassas olduğumu biliyorsun. Nasıl böyle bir şey söylersin.”
Kâffeden çıkıp bir taksi durdurdum.
“Nereye hanım kızım?” Aynada bir kısa bir an göz göze kaldığımız orta yaşlı amca sevecen bir şekilde gülümsediğinde daha çok somurtup camdan dışarı, kaffeye doğru baktım.
“Havalimanına.” 





Devamını oku »

Sema Özdemir ' in Hikayelerinden (Romantik) Kapak ^^




Merhaba arkadaşlar bazılarınız beni 'SERSERİ' hikayesinden tanıyordur. Yeni hikayeye başladım. Eğer istek fazla olursa yayınlamaya başlayacağım. Umarım beğenirsiniz.

ROMANTİK
Tanıtımlarda pekiyi değilim. Bu yüzden sadece okumayın, bu hikayede kendinizi Yağmur’un yerine koyun. Çünkü bu hikâyede sadece okumak değil düşünmek ve hissetmekte önemli. 
Hayata karşı hiç umudunuz kalmadığını düşünün. Yaşamak için değil de nefes almak için yaşadığınızı… Belki biraz kalmış sevgi kırıntıları ve kendinizi kaybetmenize izin vermeyecek arkadaşlar.
Bu hikâyede süslü hayatlar yok.
“Biraz aşk ve bolca acı.”
Hayalperest ve Gönülçelen’in aşkı.”
“Sert fırtınaların yağmurla buluşması.”
“Bir kızın ne kadar kanar içi.”
“Bir erkek ne kadar sevebilir bir kızı.”
“Sen benim yağmurumsun. Kuru topraklarımı suya kavuşturan.”
-BORA
“Sen benim rüzgârımsın. Durgun hayatımdaki şiddetli fırtınam.”
-YAĞMUR







                                                             
Devamını oku »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 

Kore Oppa Unni ^^